Popular Post

My Blog List

Followers

  • Tamako Market

    Tamako Kitashirakawa is the eldest daughter of a family which runs a mochi shop in her town's bustling Tama-ya shopping district.

  • Vividred Operation

    The story is set in a futuristic and peaceful world made possible thanks to the invention of the Manifestation Engine (示現エンジン Jigen Enjin?), which solved an energy crisis five years prior.

  • Ore no Kanojo to Osananajimi ga Shuraba Sugiru

    Eita Kidō enters high school with the aim to attend medical school. Due to his parents getting divorced and his intention to maintain his grades, he shuns anything to do with romance or love.

  • Maoyuu Maou Yuusha

    The story is set in a world embroiled by war between Humans and Demons. The Humans' greatest hero invades the Demon King's castle determined to vanquish her. However, instead of fighting back, the King proposes an alliance with the Hero.




Aylar öncesiydi. Hayat ve günler ne kadar güzel olsa bile yalnızlık olan tek dostumlaydım. Asosyal miyim? Belki ''Evet'' belki de hayır. Kendimi kendi yalnızlığımla boğmuş ama bununla savaşmaktaydım. SANIRIM. Sürekli bir yerlere giderdim yada gitmeye çalışırdım. Ama tek başımaydım. Sürekli tek başıma. Kendimi çevremden soyutlamıştım. Sebebini bende bilmiyordum. Bilmeyede ihtiyacım yoktu sanırım. Ben böyleydim acaba? Genelde çay içer sigaramı yakar ve o acayip oturuşumla birlikte kulaklığımı takıp müzik dinlerdim. Dinlemediğim zamanlarda vardı aslında. ÇOĞU ZAMAN. Tek istediğim içten bir tebessümdü sanırım. Yada değildi bilmiyorum. Çevremdeki o banay ve bayat gürültülerden sohbetlerden rahatsız oluyordum. Müzik dinlerden göz ucuyla gördüğüm o sahte ortamlardaki sahte gülümsemelere yorum yapmaya başlamıştım. Sanki dayak yemek istercesine başkalarına bakıyordum bazen. Ait hissetmiyordum kendimi buraya, bu şehre, bu hayata. Zaman geçmek bilmiyordu. Zaman'ın geçtiği tek an uyuduğum anlardı. Hep uyurdum. Kötü bir rüya görmediğim halde rahatladığım duygusuz olduğum tek anım uykumdu.

     Benim için yine üzücü ve yorgun bir gündü. Son günler hep böyleydi. Ruhum olmadan dolaşıyordum sanki. Kuzenim bir park, çay bahçesi gibi bir yeri işletiyordu. Oraya gitmeye başlamıştım sessiz olması hızur vericiydi benim için. Yol kenarı olduğu için herkesi gözlemleyip ara ara not aldığım bile oluyordu. Amacım yoktu. Sadece şu lanet Zaman geçsin, uykum gelsin ve ben uyuyayım. Öğleden sonra saat 2:25 civarıydı. Hafta içiydi. Perşembe günü ne rüzgar ne bulut vardı havada sadece güneş. Ama sıcak değildi. Bir soğukluk veriyordu Güneşin ışıltıları sanki. Gözlerim etrafta dolaşırken yolun karşısında bir otobüs durdu. Şehirler arası otobüstü sanırım. Otobüs yaklaşık iki dakika durakta bekledikten sonra ayrıldı. Geride güzel birşey bırakmıştı. O'nu ilk kez orada görmüştüm. İlk görüşümdü onu. Saçları sarıya yakındı ama cırtlak bir sarı değil aksine hafif turunculuk vardı. Aramızdaki mesafeden çok dikkat etsem de rengini tam çözememiştim. Hala da çözmüş değilim. Çok dert etmedim. Ne çok uzundu ne de çok kısa tam kıvamındaydı. Atkadan toplamıştı. Aniden saçlarınız açtı. Hafif kıvırcıktı ama çoğu dalgalıydı. Pejmürdelik havası vardı ama canlıydı. Hoş, sevimli bir gözlük vardı. Siyah değil renkli bir güneş gözlüğüydü. Çantasından çıkartıp başına taktı. Gözlerinde bir mutluluk vardı. İçi gülüyordu. Rimel sürmüş gözlerine belliydi siyahın gözlerine kattığı hava. Küçük tabirinden bir iki tık büyük bir burnu vardı ve hoştu. Elmacık kemiklerinin tam üzerinde, yanaklarında çilleri vardı. Yok denilecek kadar azdı ama vardı. O bembeyaz bebek gibi teninin üstünde çok hoş duruyordu. Güzel dudakları vardı. Ruj sürmemişti. Doğal ve gerçekten güzeldi. Saf ve temizdi dudakları pek kırmızı değil pembeye yakındı. O sırada telefonu çaldı ve sırt çantasından telefonunu çıkartıp konuşmaya başladı. Kızların giydiği türden tek renkli küçük sırt çantası vardı. Gülüşünü gördüm ve izledim. Sanki gökten bir meşek inermişçesine , heyecanla izledim. Bembeyaz dişleri vardı. Dümdüz değildi dişleri  bir iki tanesi az biraz yamuktu. Köpek dişleri deniyor sanırım. Ama hepsi de bembeyazdı. Üzerinde beyaz, lekesiz, kolsuz, düz ve sade bir tişört vardı. İçindeki askılı sütyen belli oluyordu. Sıradan ve dik göğüsleri vardı. Farkedilebiliyordu. Telefonla konuştuğu sırada diğer eliyle de çantasını bir tarafından çekiştiriyordu. İnce ve normalden biraz uzun kolları vardı. Tüy bile yoktu. Tırnaklarında oje yoktu. Bir saat takıyordu kırmızı renkte. Albenili bir saat.Saftı temizdi. Altında ise  kot bir şort vardı. Koyu renkte. Cepleri şortuysan biraz sarkıp kendisini belli ediyordu. Yirmi bilemedin 30 santim civarı. İnce bir kemer takıyordu. Kahverenkliydi kemeri üstüste biniyordu. İnce ve uzundu bacakları tıpkı kolları gibi. Asker botlarına benzer siyah botları vardı. Ama küçüktü ayakları gördüğüm kadarıyla. Botunun bağacıkları bağlanmamış sarı cırtcırtlarıyla kapatmış sadece. Biraz giyilmişti sanki botlar. 

Telefonunu kapattı ve sonradan fark ettiğim, boyunun yarısı kadar olan büyük mor renkte valizini çekip benim bulunduğum tarafa yolun karşısına geçmeye başladı. Göz ucuyla sağına sonrada kafasını sola çevirip arabalara baktı ve yavaşta kaldırıma yaklaşmaya başladı.

Asla ÖLMEYİN
Dudak Tarifi



Onunla konuşurken gözlerimi ağzından alamıyordum. O iki et parçası sanki dünyalara değerdi benim için. Hele birde onun çok kırmızı olmayan pembemsi tarzda ama pembeden çok kırmızıyı andıran bir ruju vardı. Onu o dudaklarına sürdüğü Zaman dayanamayıp dudaklarına yapışasım geliyordu. Ne çok ince ne çok kalındı ama genelde kalına yakındı dudakları. O alt dudağı yok mu? Onu ısırnamak, soğutup morartmamak için kendimi zor tutardım. Onla öpüşmek o kadar keyifliydi ki sanırsın dudaklarına çilek reçeli ve pamuk helva sürüyordu. Rengi pek önemli değildudakların ama tahrikte etmiyor değil. Çok net baktığım Zaman dudaklarındaki kuruluğu görebiliyordum. Bazen kendisi önce alt dudağını o kırmızı diliyle yalayıp geri ağzına sokardı sonrada üst ve alt dudaklarını birbiri üstüne yapıştırıp ikisininde aynı kıvama gelmesi için bir süre gezdirirdi. O zaman daha bir hoş olurdu dudakları. Bazen onla oturup konuşurken gözlerine bakmadığım olurdu. Bana kızardı gözlerimin içine bak diye. Ama o dudakları hayal dünyamın ötesinde bir şeydi O'na onun dudaklarını anlatırdım bazen hoşuna giderdi. Biraz kızarır dudaklarını ısırmaya kalkardı. Beyaz dişlerinin ışıltısının altından durmadan gelen bir tatlılık, bir tatlı gibiydi. Bir keresinde doğum gününde ıslak kek yapmıştım ona değer verdiğimde. Çok mutluydu benden kısaydı kafasını yukarı kaldırıp gülümseyerek kekten bir ısırık aldı dudağının kenarında ufak bir parça kalmıştı. Sonra elimle silmeye kalkarken ellerimi tutarak beni aşağıya kendisine, cennete çekti. Güzel bir Makyajı vardı. Dakikalarca öpüştük o sırada. Kimse umurunuzda değildi. Dudaklarımız dile gelmişti adeta. O gün boyunca yüzümde bir ruj izi varmış hiç söylemedi bana. Akşam O'nu eve bırakana kadar sürekli gülümsedi bana.

Sonra mı n'oldu?
Ayrı düştük, ayrıldık.
Ölmeyin

- Copyright © 2013 Birisi Harbiden Mutsuz - Fansuber Otaku - Powered by Blogger - Designed by Johanes Djogan -